" Bu sefer ki icadım ise , Lord Gargolmar, sizin özel ağız tadınız için hazırlandı. Çekinmeyin, tadına bakın!!"
Gargolmar önünde duran dev nargilenin marpucunu alırken, bir yandan da cam şişenin içinde çıplak bir şekilde bağırıp çağıran , camları yumruklayan kadına bir göz attı.
" İnsan esansını her nefeste hissedeceğinizi tahmin ediyorum Lordum."
Gargolmar'ın her nefesiyle birlikte kadın daha fazla bağırmaya, bir yandan da giderek solup yaşlanmaya başlamıştı.
"Tebrikler, Doktor. Bu beni biraz meşgul eder gibi. Ama sanki biraz çığlığı fazla olmuş. Ben insan nargilemi bol çığlıklı sevdiğime şu an karar vermiş olsam da bunu başkalarına sunucaksan dikkat ediverirsin. Tamam hadi çık git şimdi."
"Başüstüne Lord Gargolmar. Size bol bilimli günler dilerim."
Gargolmar insan nargilesinin tadını çıkarıp yıldızları izlerken, içeriye sarı cübbesini düzelterek Sima Yi girdi. İki dizinin üzerine çöküp, efendisine selam durduktan sonra, eski imparatorluktan kalma bir tarzla konuşmaya başladı;
"Saygılarımı sunarım Efendimiz. Beklediğiniz haberleri taşıma onuru tekrar şahsıma vakıf oldu. Aradığınız hazineyi gizlediğini düşündüğünüz gezegeni araştırdık ve bu gezegenin eski bir Eldar gezegeni olduğunu doğruladık . Emirleriniz nedir Efendimiz?"
İnsan nargilesin bol çığlık dolu bir nefes çeken Gargolmar, yavaşça Incubi Efendisi'ne doğru döndü.
"Söyle bakalım, Sima Yi, bu sefer hangi böcekleri ezmem gerekecek? Anahtarla aramda bulunan yolda varolmaya cüret edenler bu sefer kim? KİM HA KİM?!! KİM DİYORUM!?!
"Efendimiz. Bu doğrultuda sizi aydınlatacak bir rapor hazırladım. Yüksek müsadenizle ileteceğim. Düşmanlarımızdan ilki, Qunephe'den hatırlayacağınız insanlardan, kendilerine Angels of Salvation ismini veren ve bağlılığının kime olduğu şüphe dolu olan grup. Karşımıza tekrar çıkıyor olmaları tesadüf mü yoksa özel bir sebeple bizi izliyorlar mı henüz bilmiyoruz."
"ENDİŞEYE YER YOK! Bunlar şu beyazlı olan gençler değil mi işte? Çok sinirli ve çok ciddi beton suratlı bir yarma vardı başlarında? Geçelim bunları tamam. BAŞKA?!"
"ikinci önemli düşman ise Orklar. Anladığımız kadarıyla aralarında bazı anlaşmazlıklar var ancak, aralarında bazı önemli liderlerin olduğunu tahmin ediyoruz."
"Elinde hiç isim var mı, Incubus?"
"Yerlebir edilmiş bir maden kolonisinde , EN BÜYÜK PATRON ORKUNÇ PATRON , yazısına rastladık. Bu yazıyı öldürdükleri madencileri yanyana dizerek yazdıkları düşünülürse , bu eforu hakeden bir liderin orklar arasında önemli olduğunu düşündük."
"Orkunç ha?! Yoksa bu Orkeneral Orkunç Hepdövdü olmasın? Hapisteyken çok güzel anılarım oldu Orkunç'un çocuklarla Sima Yi, hatta bir gün beraber grotlarla top oynuyorduk da elinde ucu elektrikli sopasıyla orkun biri gelip bizim grot çocukları dürtmeye başladı. Sonra ben sinirlendim tabi, aldım bunun sopasını elinden, yer misin yemez misin ağzına burnuna vurdum bunun. Elektrikli olunca sopa çok ilginç bir suratı oldu o ork arkadaşın. Güldük eğlendik grotlarla hep ya hehehe ne günlerdi be."
"Anlıyorum, Efendimiz. Son düşmanımız ise Tau İmparatorluğu'nun gezegen üzerinde savunma güçleri."
"Sima Yi, eski dostum, bu raporlara çok özendiğini biliyorum ancak bir şeyi anlamadım. Bu Tau dediğin nedir?"
"Tau, Efendimiz, muhtelif hayvanlar ile fiziksel benzerlik göstermesine karşın, zeka sahibi bir ırk. İnsan hayvanı ile arasında önemli farkların olduğunu belirtmeliyim. Öncelikle, sizin şahsen takdir edeceğinizi düşündüğüm özellikleri, Warp ile bir bağlantıları yok, bu noktada cadı sahibi değiller. İkincisi ise,benim şahsen takdir ettiğim özellikleri, politika ve devlet yönetimi konusunda çok daha sinsi ve akılcılar. Gezegen üzerinde en çok dikkat etmemiz gereken gücün bu Tau'lar olduğunu düşünüyorum."
"Biz ortalığı boş bırakınca , meydan bu Tau'lara kalmış demek ki. Gezegene inince kalite kontrol yaparım ben kendimce. O zaman , sen git ve sıradaki gelsin, Incubus."
"Baş üstüne, Efendimiz."
Geri adımlarla, efendisinin odasını terkeden Sima Yi'nin ardından, içeriye üstünde siyah derilerden ve metal zincirlerden kıyafeti ve yüzünü tamamen kapatan aynalı kaskıyla bir Reaver girdi.
"Sen kimsin be adam?!" Ben Lilith'i bekliyodum. Ne istiyosun?! Kimsin sen?"
"Kaptan, bana iftira attılar. Git derdini Kaptan'a anlat dediler ben de geldim."
"E anlat be o zaman!"
"Şimdi Kaptan, bu gemide dönen Adrenalight ticaretinden haberdarsındır zaten. Ben kendimce, bu satıcıları soymaya karar verdim. Bunları izledim takip ettim. Sonra da soydum. Ölen oldu bir kısım. Sonra bunlar intikam almak için peşime düştüler benim. Benim genç oğlan ahırımı buldular. Orayı ateşe verdiler. Ben de bunun üzerine heatlance'imi motora takıp sağa sola ateş açtım. Yine bir kısım ölenler oldu."
" Ne anlatıyosun sen bana be?! Suç işlediğin kısma gelir misin artık! İftira falan diyodun."
" Eee, bunlar işte suç değiler mi?"
" Ne bilim be polis miyim ben! Senin adın ne bakim?"
" Reaverlar Omar the Terror derler."
" Git tamam saldım seni Terror. Bana Lilith'i bul getir."
" Kusura bakmayın Lordum, geciktim. Beni çağırmışsınız."
" Nerdesin sen be?! Senin yüzünden bu herifin hayat hikayesini dinliyorum iki saattir. Git şu aynanın karşısına geç, konsantre mi olucaksın artık napıcaksan, gezegende ilk nereye çarpıcam bişey söyle bana."
Lilith aynanın karşısına geçip, Gargolmar'ın, boynundaki tasmayı açan kelimeyi söylemesini beklerken, ayna üzerinde, bir figür belirmeye başladı."
" Cadıyı gönder ve beni dinle....."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder